Reklam

İNTERNET MEDYASI DAHA FAZLA YOK SAYILAMAZ!

İnternet medyasına gazetecilik haklarını teslim edecek düzenlemeyi de içeren torba kanun teklifine bazı meslek örgütlerinin, toptan retçi anlayışla karşı çıkması; ‘yasayı geri çekin’ çağrısı yapması, internet medyasının 15 yıldır gasp edilen haklarını görmezden gelmesi, maalesef basın ve ifade özgürlüğü mücadelesinden daha farklı kaygılara da işaret ediyor.

İNTERNET MEDYASI DAHA FAZLA YOK SAYILAMAZ!
Editör: Şehri Söz
30 Mayıs 2022 - 17:24

MEVLÜT DAĞDEVİREN - Halkın habere erişimini anlık, etkili ve ücretsiz olarak sağlayan, toplumun habere erişme ihtiyacını çok büyük oranda üstlenmiş bulunan internet gazeteleri ve çalışanları daha fazla yok sayılamaz, internet medyasına ilişkin yasal düzenleme ertelenemez!

Basın özgürlüğünü kısıtlama yönünde yeni yükler getirmeyen ancak hayatımızın her alanını kapsayan sosyal medyaya yönelik bazı düzenlemeler içeren torba kanun teklifi; bazı meslek örgütleri tarafından hedef alınarak, ‘istibdat yasası’ olarak tanımlandı. Çok sayıda kanunda değişiklik öngören torba kanunun teklifinin hangi maddelerine karşı çıkıldığı, basın ve ifade özgürlüğü için neler önerildiği belirtmeden, ‘yasayı geri çekin’ diye açıklama yapan toptan retçi anlayışın, internet medyasını yok sayma, internet gazetelerinin gasp edilen haklarını görmezden gelme girişimi şaşkınlık yarattı. Bir yandan basın ve ifade özgürlüğünü savunurken, diğer yandan bugün fiilen halkın haber alma hakkını neredeyse tümden üstlenmiş olan internet medyasını yok saymak, bu toptan retçi tavrın farklı kaygılar taşıdığını gösteriyor.

SOSYAL MEDYA SUÇLULARA DEĞİL İFADEYE ÖZGÜR OLMALI!

Demokrasilerin giderek geliştiği bir dünyada zaten basın ve ifade özgürlüğünü yeniden tanımlamaya ihtiyaç varken; sosyal medyanın tüm yerleşik iletişim ve haberleşme kurallarını alt üst ettiği günümüzde, bu alanda hem kişilerin hak ve özgürlüklerini hem de kamu düzeni ile kamu güvenliğini sağlamaya yönelik bazı düzenlemelerin yapılması bir zorunluluktur. Bunu da görmezden gelerek, ‘hiçbir şeye dokunmayın’ tavrı sergilemek ne basın ne de ifade özgürlüğü mücadelesi olarak görülemez.

Bu kanun teklifi içinde yer alan ‘yalan habere hapis cezası’ düzenlemesi ise basın ve ifade özgürlüğünü kısıtlamayı değil; gazetecilik görüntüsü altında kirli amaçlar için dezenformasyon yapanları hedef almaktadır. İnternet medyası olarak hiçbir zaman yalan haberi savunmayı basın özgürlüğü olarak görmedik, görmeyeceğiz… Kaldı ki ülkemiz yakın zamanlarda ‘Gezi Olayları’ ile 15 Temmuz kalkışması gibi kamu düzenini ciddi şekilde bozma potansiyeli taşıyan iki olay yaşamış; bu olaylarda masum insanları kirli hedefleri için harcamaya çalışan taşeron örgütler; yalan haberi, dezenformasyonu ve manipülasyonu adeta nükleer bir silah gibi kullanmışlardır. Bunlardan ayrı olarak da ülkemiz 40 yıldır PKK ve türevleri gibi on binlerce canımıza kasteden, ülkemize çok büyük bedeller ödeten terör örgütleri ile de amansız bir mücadele içerisindedir. Bunlar görmezden gelinemez. Her türlü suç ve her nitelikteki suçlunun basın ve gazetecilik postu altına saklanmasına ya da sosyal medyada cirit atmasına izin verilemez.

YAZILI BASIN İÇİN BAYRAM OLAN İNTERNET MEDYASI İÇİN NEDEN İSTİBDAT OLSUN!

Bilindiği gibi basın çalışanları ile çalıştıranlar arasındaki ilişkileri düzenleyen ve yazılı basının Basın İlan Kurumu üzerinden devlet tarafından desteklenmesini de sağlayan 212 sayılı yasal düzenleme 4 Ocak 1961 yılında hayata geçirilmiş ve Resmi Gazetede yayımlandığı 10 Ocak ise o günden bu yana Basın Bayramı, ‘Çalışan Gazeteciler Günü’ gibi isimler altında kutlanmaktadır. Şimdi internet medyasını da aynı mevzuat içine alacak olan torba kanun teklifinin, internet medyası ve diğer alanlardaki düzenlemeleri ayrı tutulmadan, tümüyle ‘istibdat yasası’ olarak yansıtılmaya çalışılması büyük bir çelişkidir ve gerçek amacın; basın ve ifade özgürlüğü olmadığı şüphesini uyandırmaktadır.

980 GAZETE 10 BİN GAZETECİ O MEVZUATLA AYAKTA DURUYOR

Öte yandan basın ve ifade özgürlüğünün en temel şartlarından biri de medyanın ekonomik özgürlüklerinin sağlanmasıdır.

Türkiye’de geçmişi Osmanlı’ya kadar uzansa da yerel ve ulusal basın 1961 yılından beri Basın İlan Kurumu eliyle devlet tarafından desteklenmektedir. Bugün Türkiye genelinde faaliyet gösteren yaklaşık 980 yerel gazete ve 10 bini aşkın çalışanları devlet eliyle sağlanan bu gelirle ayakta kalmakta ve gazetecilik faaliyetini icra edebilmektedir.

Bu 980 gazetenin sahipleri ve her bir çalışanı biliyor ki, Basın İlan Kurumu desteğini devreden çıkardığınızda bunlardan hiç birisi faaliyetlerini sürdüremeyecektir. Çünkü, sosyal medyada yaşanan gelişmeler, özel sektöre ait reklam, ilan ve tanıtım bütçelerinin tümüne yakınının bu mecralara yönelmesine yol açmış, yerel gazeteler sadece Basın İlan Kurumu desteği ve yerel yönetimlerin sağladığı kaynaklarla faaliyet gösterir hale gelmiştir. Türkiye’deki tüm yerel gazetelerin, bu iki kaynak dışındaki gelirleri; işletmecilik giderlerinin yüzde 10’unu dahi karşılamamaktadır.

Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne sunulan yasa teklifinin ilgili bölümü; bu destek mekanizmasına internet medyasını ve çalışanlarını da dahil etmeyi, internet medyasında çalışan gazetecilere, gazetecilik haklarını iade etmeyi, basın kartı almalarının önündeki engelleri kaldırmayı düzenlemektedir.

İNTERNET MEDYASI 15 YILDIR YASAL HAKLARINDAN MAHRUM!

İnternet medyasının yasal zemin talebi, bundan yaklaşık 15 yıl öncesine dayanmaktadır. Arşivleri tarayanlar bununla ilgili yüzlerce haber ve bilgiye ulaşabilirler. Burada iki bariz örneği sizlerle paylaşmak istiyorum. 15 Aralık 2012 tarihli Cumhuriyet Gazetesi internet arşivinde, 'Basın Kartı internet gazetecilerinin de hakkı' başlıklı haberde şu ifadelere yer veriliyor: Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, ''Haber siteleri, bundan sonra internet medyasının Basın Kanunu içerisine uyarlanmasıyla bu haklardan istifade edecek" dedi.

İnternet medyasının hak mücadelesinin ne kadar eskiye dayandığını ise 8 Ocak 2010 tarihinde Bianet’te yayımlanmış şu haber bizlere gösteriyor. 10 OCAK ÇALIŞAN GAZETECİLER GÜNÜ" üst başlığı altındaki haberde şu ifadeler yer alıyor: “İnternet Habercileri 212'li Gazeteci Olamıyorlar Çünkü..." TGS Başkanı Ercan İpekçi, neden İnternet habercilerinin 212'li olamadığını, "Biz henüz 212 sayılı kanunda var olan sosyal ve ekonomik hakları koruyacak, çağın teknolojik gereklerine uyacak ne bir parlamento ne de hükümetle karşı karşıya kaldık. İnternet gazeteciliğiyle ilgili tıpkı radyo ve televizyonlarda olduğu gibi bir düzenleme tabi ki ihtiyaç var ama uluslararası bir yasal çerçeve olmadığı ve siyasi konjonktür de buna uygun olmadığı için buna henüz girişilemiyor."

BASIN ÖZGÜRLÜĞÜNÜ NEREDE ARAMALIYIZ?

Geçmişte sadece gazete ve medya mecralarının haber yapma ve yayma imkanı varken, bugün sosyal medya devrimi ile birlikte ülkedeki her birey aynı zamda bir haber ve enformasyon üreticisi ve yayımcısı haline gelmiştir. Henüz yasal sorumluluk dahi taşımayan küçük yaştaki bir çocuğun çektiği bir video veya paylaşım dahi saatler içinde milyonlarca insana ulaşabilmektedir.

Dolayısıyla basın ve ifade özgürlüğü ile basın ve sosyal medya üzerinden işlenen suçlara yönelik çok daha kapsamlı bir düzenlemeye ihtiyaç vardır. Kaldı ki, eğer sanal dünyadaki suçların önlenmesine yönelik bir yasal düzenleme yapılacaksa bunun aynı zamanda dijital ticarete ilişkin suçları da kapsaması gerekecektir.

Ancak, bu kadar kapsamlı bir çalışma yapılamayacaksa bile basın ve medya kuruluşları ile sosyal ağlar ve sosyal ağların kullanıcıları farklı sınıflamalara tabi tutulmadan basın ve ifade özgürlüğünü korumak mümkün olmaz.

Bu yeni dönemde belki ‘haber’ ibaresi, ancak yetkin gazete ve medya kuruluşları ile gazeteci sıfatı taşıyan kişilerin ürettiği enformasyonlar için kullanılabilmelidir.

Enformasyon üretme veya bilgiyi teyit etme konusunda hiçbir yetkinliği olmayan kişilerin üretimleri farklı bir sınıflamaya tabi olmalıdır. Mimar olmayan bir kişinin çizimlerine nasıl inşaat ruhsatı verilmiyorsa, herhangi bir vatandaş deneyimliyim diyerek ameliyat yapamıyorsa, haber sıfatı taşıyacak enformasyonu da sadece bu konuda yetkin kişilerin üretmesi bir mevzuat haline dönüştürülmelidir.

Bu anlamda yasa hazırlayıcıların daha iyi bir sınıflama yapması mümkün olan şu suç sınıflarına dikkat çekmekte fayda var. İfade özgürlüğü zaman zaman iyi niyetle veya bilinçsiz bir şekilde, bazen bilinçli ancak kasıtsız bir şekilde, bazen bilinçsiz ancak kasıtlı bir şekilde, bazen de eksik veya yanlış yönlendirme ile hatalı olarak bir enformasyona dönüşebilir ve yayımlanabilir. Bunlar suçla – suçsuzluk arasında çok ince bir konumda kendine yer bulan eylemlerdir.

BASIN SUÇLARI NET TANIMLAMA GEREKTİRİR!

Basın ve ifade özgürlüğünün suç tanımı ise çok dikkatlice yapılmalıdır. Günlük mesaisi haber ve enformasyon üretmek ve yaymak olan basın mensuplarının ürettikleri yüzlerce doğru haberin yanı sıra bazen de hata yapması, normal vatandaşlara göre daha olasıdır. Doktorlar için tanımlanan Malpractice, Türkçe tanımıyla hekimliğin kötü uygulanması gibi hukukta da kendine yer bulmuş bir kavram vardır. Dolayısıyla haber; kasıtlı ve bilinçli bir şekilde suç işlemeyi amaçlamıyorsa; her zaman kaçınılması mümkün olmayan meslek hatasıdır.

Bundan farklı olarak da yalan, iftira, hakaret; suça teşvik, suça azmettirme, itibar cellatlığı yapmak gibi farklı suç sınıfları var ve bunlar basın yoluyla olsun-olmasın farklı cezalar gerektiriyor. Burada bu eylemlerden doğan zarar ekonomik ise cezası da parasal olmalı ya da işlenen suçla orantılı olmalıdır. Yine de ifade özgürlüğü üzerinde bir tehdit oluşturmamalıdır.

KAMU DÜZENİ ‘ÖNEMSİZ’ SAYILAMAZ!

Kamu düzenini ve kamu güvenliğini tehlikeye atacak şekilde bilinçli, bireysel veya örgütlü olarak yalan ve manipüle edilmiş haberleri üretme ve halkı galeyana getirme; kontrolü güç kitlesel eylemlere azmettirme, isyana teşvik, kamu düzenine başkaldırı, kitlesel yasadışı eylemleri teşvik etmek gibi ilk iki gruptan tamamen farklı ve ülkelerin milli güvenliği ile irtibatlandırılabilecek ve doğal olarak çok daha farklı cezalar ile farklı mücadele yöntemleri gerektiren suçları da ayrı tutmak gerekir. Bütün bunlar birbirinden tefrik etmeden sade bir ifade ile ‘yalan haber’ tanımlaması yapmak; uygulama aşamasında, gazetecinin mesleki bir hatasıyla veya beyaz bir yalan haberi veya kamu düzenini yıkmayı hedefleyen bir manipülasyon haberini aynı terazide tartma sonucunu getirir.

İşte basın ve ifade özgürlüğü tanımlanırken, bu ayırımların yasada net şekilde yer bulması gerekmektedir.

BASININ BİLGİYE ULAŞMA YOLUNU AÇIN!

Öte yandan bütün bunlardan daha önemli olmak üzere Basın özgürlüğünü esas olarak şu alanlarda aranmalıdır; Basın özgürlüğü; kamu bütçe ve yetkisi kullanan tüm kurum ve kuruluşları ile kamusal kaynak kullanan veya kamusal hizmet amacı taşıyan vakıf, dernek, sendika ve sivil toplum örgütleri ve hatta sermaye gücünü kamusal hakların aleyhine kullanma yetkinlikleri ve güçleri dolayısıyla özel şirketlerin de belli ölçülerde basının denetimine açık tutulması, basının istediği bilgi ve belgelere ulaşımını mümkün kılacak her türlü yasal düzenlemeyi detaylandırmak; kamu kurum ve kuruluşları ile STK ve şirketlerin ekonomik güçlerini kullanarak, basın ve ifade özgürlüğünü engelleme veya kendi kişisel veya örgütsel amaçları doğrultusunda manipüle etme girişimlerine karşı basının bilgi ve belgeye ulaşma ve bunu yayınlama haklarının yasal güvence altına alınması elzemdir.

Bunu sağlamanın yolu da mecliste görüşülmeyi bekleyen ve bir çok alanla ilgili çok farklı düzenlemeleri içeren kanun teklifini toptan ret etmek değil; internet medyasından en az 15 yıldır alıkonulan haklarının verilmesini desteklemek, ancak daha kapsamlı bir düzenleme gerektirdiği için basın ve ifade özgürlüğüne yönelik yeni bir yargı reformu ile 5187 Sayılı Basın Kanununu kamu ve basın ilişkilerini yeniden düzenleyecek, basın üzerinde baskı kurma araçlarını ortadan kaldıracak şekilde yenilemekten geçer.

 

 

YORUMLAR

  • 0 Yorum