Sosyal medyayı lağım çukuruna dönüştüren ve bu alanda yapılan yayın ve paylaşımlarla, geleceğimiz olan gençleri bu çukur içerisinde boğmaya çalışan bir sistemin içerisindeyiz.
Bu alanda ahlaksız paylaşım faaliyetleri sürdürülürken, aynı zamanda uyuşturucudan organ kaçakçılığına, şantajdan itibar suikastlığına varıncaya kadar tüm aşağılık suçlar da işlenmeye devam etmekte.
Her ne kadar siber suçlarla mücadele birimi bu alanda ciddi çaba gösterse de, maalesef yetersiz kalmakta.
Yakın zamanda bu itibar suikastlığına maruz kalan kişilerden biri olarak, bu yazıyı kaleme alma ihtiyacım hâsıl oldu.
Geçtiğimiz günlerde, bir sahte hesap açılarak şehirdeki muhalif veya olumsuz haberleri doğru-yanlış demeden paylaşan başka bir sahte hesap olan Buz Kartalı adlı hesabın bana ait olduğuna dair iftira atıldı.
Bana iftira atan bu sahte hesap sahibini, şimdiye kadar hiçbir sahte hesap kullanmadığıma, adıma ait bilinen sosyal medya hesapları dışında hiçbir hesaba sahip olmadığıma ve bu iddianın bir iftira ve yalandan ibaret olduğunu bildirerek uyarmama rağmen, önce şantaj yapıp ardından kasten bu iftiraya devam etti. O olmayan aklı ile beni itibarsızlaştıracağını düşünerek bu iftirayı sosyal medya hesapları üzerinden de paylaştı.
Elinde hiçbir delil olmadan, kafasında kurguladığı veya yönlendirilerek kurgulatıldığı bir senaryonun baş aktörü olarak kahraman olacağını zanneden bu kişi, yine Aziziye Belediyesi’nden çıktı.
Yaptığımız çalışmalar, sürdüğümüz izler ve yaptığımız nihai konuşma neticesinde ise, bu kişi kendi suçunu ikrar etti.
Bana bu iftirayı atan kişi için bile üzülsem de, konuya dair şikâyetimizi elimizdeki kayıt ve belgelerle birlikte Cumhuriyet Başsavcılığına yaparak konunun takipçisi olduk.
Tüm kamuoyu tarafından bilinen ve daha önceden de benzer bir olayla sabıkalı olan Aziziye Belediyesi, böylece yeniden sahnedeki yerini almış oldu.
Konuya dair hukuki haklarımızı sonuna kadar sürdüreceğimizi bildirerek bu kısma nokta koyuyorum.
***
Benim için asıl mesele;
Beni ve çevremdekileri tanımayan, benimle bir merhabası bile olmayan, kamudaki işine daha yeni başlamış, siyasetin ve bürokrasinin şeytanlıklarının farkında olmayan birine bu iftirayı hangi galiz ruhların attırdığıdır.
Bu galiz ruhlar arasına, kendilerini sözde ‘gazeteci’ olarak tanıtan ve gerçek delil veya bilgi olmadan kesin fikir beyan etmenin insani ahlaktan yoksulluk olduğunu idrak edemeyen, masumiyet karinesi şartlarını hiçe sayan ve hatta bu iftira üzerine tepinen şahsiyetsizleri de katıyorum.
Beni tanımayan diyorum, zira beni bu şehirde az buçuk tanıyan biri bile 13 yıllık gazetecilik hayatımda doğruluğundan emin olmadığım hiçbir habere imza atmadığımı ve tüm aberlerimin ardında durduğumu bilir.
Beniz az buçuk tanıyan tüm siyasetçiler, adabı muaşeret kuralları içerisinde ve kendi köşe yazımlarımla kendilerini nasıl eleştirdiğimi bilir.
Bu şehirde bir elin parmaklarını geçemeyecek sayıda gazeteci meslektaşımın eleştirisel bakış açısı ile yazabileceği ve benim tarafımdan kaleme alınan köşe yazılarımızın hiç birini de kaldırmadığımı zaten herkes bilir.
Değil Aziziye Belediyesi veya Başkanı, lüzumu hâsıl olduğunda en kudretli siyasetçileri dahi köşe yazılarımız veya kişisel sosyal medya hesaplarım üzerinden eleştirmekten çekinmediğimi ve tüm bunları yaparken de ismimi asla gizlemediğime herkes şahit olmuştur.
Tüm bunların yanı sıra, jetonla çalışmadığımı da herkes bilir.
İşte bu sebeple, hangi galiz ruh ve ruhlar tarafından hedef haline geldiğimi de araştırıyorum.
Burada hedef, itibarsızlaştırmak, sündürmek veya susturmaksa, yanıldıklarını bilmelerini isterim.
Ve bana mesnetsiz şekilde iftira atan ve bu iftira üzerinden tepinen herkesle, inanıyorlarsa ahirette hesaplaşacağımı bilmelerini isterim.
Kim bilir, belki de o hesabı dünyadayken de sorabilme ve yüzlerine tükürebilme fırsatım olur.
Zira bu kirli senaryo, bizler için geçmiş dönemlerde de sergilenmiş ve bize aşağılık bir şekilde ve alçakça iftira atanlar, sahte hesap sahipleri ortaya çıkınca yalan ve iftiraları ile baş başa kalmışlardı.
Hiç birine hakkım helal değildir.
***
Peki ya dost deyip, dostluk ettiklerim?
Benim için yukarıda belirttiğim galiz ruhların tavrından daha önemlisi ise, sözde dost bildiklerimizin konu hakkında sus-pus olması ve hangi sebeple olursa olsun bu iftiraya sessiz kalması veya benimle tek kelam etmeden iftira değirmenine su taşımasıdır.
Bizler evvela Allah’ın (C.C.) rızası için yaşarız.
Bizler, sadece kendimiz için değil; Ailemiz, akrabalarımız, yakınlarımız, komşularımız, dostlarımız velhasıl kelam tüm sevenlerimiz için de yaşarız.
Bizi işaret ederek dillendirilen hiçbir kötü iş veya faaliyetten dolayı, değil sevenlerimizin hasbel kader bir bardak çay içtiğimiz çevremizdeki insanların bile hicap duymasını veya bizimle ilgili yanılgıya uğradığını düşünmesini bile kaldıramayız.
Şerefli bir ailenin, şerefli evlatlarıyız.
Şerefsizce yapılan kumpaslardan, ayak oyunlarından, kahpeliklerden anlamayız.
İşte bu dost bildiğim dostlarım, can dediğim sözde gardaşlarım.
Heyhaaaat,
Aziziye Belediye bünyesinde çalışan ve dost görünen korkaklar!
Bu sözlerim sizedir.
Sizler için şimdiye kadar kem söz mü söylemişim,
Sizler için şimdiye kadar yanlış bir iş mi ettimişim,
Sizler için yeri geldiğinde hangi fedakârlıktan kaçınmışım ki, şimdi böyle korkakça davrandınız.
Yürekten ve ağız dolusu, "Bu bir iftiradır. Elle tutulur tek bir bilgi yokken dost bildiğimiz kardeşimize bunu isnat edemezsiniz. Bizim dostumuz bunu asla yapmaz!' diyemediniz.
Bu iftirayı atan kişiyi bilmenize rağmen, hiç bir adım atmadınız!
Ve hala daha bu konu hakkında sessiz kalmaktasınız.
Neden korkmaktasınız?
****
Makamlar, koltuklar, işler ve güçler hep gelip geçici, lakin insanlık kalıcıdır.
Dünya gelip geçici, lakin kul hakkının sorulacağı ahiret bakidir.
Küçük bir şehirde yaşıyoruz.
Oturduğunuz makamlardan kalktığınızda, etrafınızda dönen münafık tipli ve galiz ruhlu yalakaların sizden hızla uzaklaştığına ve o makama gelmeden önce sizler için çaba sarf eden samimi insanları arayacağınıza şahit olacaksınız.
O gün geldiğinde ise yalakaların terk ettiği çevrenizde, dostlarınızı da bulamayacaksınız.
Asıl Adı Abdurrahman olmasına rağmen Ebû Müslim künyesi ile tanınmış Müslüman bir siyasetçi olan Ebû Müslim Horasânî’nin, Emevi devletinin yıkılışına dair herkesçe bilinen şöyle bir sözü vardır.
“Onlar, şerrinden emin oldukları için, dostlarını kendilerinden uzak tuttular. Kendilerine bağlamak ve kazanmak için de; düşmanlarını yakın tuttular.
Yakın tuttukları düşmanları dost olmadı. Ama uzak tuttukları dostları düşman oldu. Herkes düşman safında toplanınca yıkılmaları mukadder oldu.”
El hâk, biz kimseyle düşman olmayız.
Buna en başta inançlarımız, yetiştirilme tarzımız ve ruh halimiz müsade etmez.
Hayatımın bu zamanına kadar, İslam düşmanlarına karşı beslediğim düşmanlığım dışında da kimseyi düşman bellemedim.
Ama çok kişi ile de dostluğuma ve gardaşlığıma son vermekte tereddüt etmedim.
Tıpkı sizler gibi…
Yorumlar
Kalan Karakter: